Peygamberler şehri Şanlıurfa denilince ilk akla gelen Hz. İbrahim (a.s.)’dir. Hz. İbrahim (a.s.), Kuran-ı Kerim’de Hz. Muhammed (s.a.v.)’in risaleti konulu mevzulardan sonra ismi en çok zikredilen, adına süre inen ve âzim sahibi olan beş büyük peygamberden biridir. Kuran-ı Kerim’de Allah (C.C.)’ın Halilim (sevgili-dostum) diye hitap ettiği, şirk içindeki bir toplumda, basiretiyle Rabbini akıl yoluyla bulan, imanı sağlam, sıdkı bütün, ruhlar ve melekler âlemine vakıf, şükreden, kanaatkâr davranan ve bir o kadarda cömert olan, ihsanda bulunan, misafirperver ve kerem sahibi biridir. Yeryüzünün ilk mabedini (Kabe’yi) inşa eden, Müslümanlara miras kalan kurban geleneğini başlatan ve Kuran-ı Kerim’de Allah (C.C.)’ın “başlı başına bir ümmet” (Kuran: Nahl/120) olarak tanımladığı Ceddül-Enbiya olan bir peygamber... Bütün semavi dinlerin (Müslümanlık, Hristiyanlık, Musevîlik) O’nda buluştuğu ve kabul gördüğü ulu peygamber... Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edilen bir hadiste, Peygamber efendimiz (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu nakledilir: “-Yâ Resûla’llah! Nâsın (Allah yanında) en çok kerem ve ihsâna nâil olanı kimdir? diye sorulmuştu. O da: -(Hâyır işlemek cihetiyle) nâsın en ziyâde muttakî olanıdır, buyurdu. Suâl soranlar:- Yâ Resûla’llah! Size âmel cihetiyle sâhib-i kerem kişiyi sormuyoruz, dediler. Bunun üzerine Resûla’llah: -Öyle ise (şeref cihetiyle de) Yûsuf Nebîyyullâh’tır. (Yûsuf) Nebîyyullâh (Ya’kûb’un) oğludur. (O da) Nebîyyullâh (İshâk’ın) oğludur. (O da) Hâlîllullâh (İbrâhim’in) oğludur.”diye buyurdu. (Sahîh-i Buhari, C. 9, s.109 110) İbni Abbâs (r.a.)’dan olunan rivayete göre, peygamber efendimizin şöyle buyurduğu nakledilir: “Siz (kabirden kalktığınızda) ayağınız çıplak, vücudunuz uryân (anadan doğma), haşrolunacaksınız! Kıyâmet günü (Peygamberlerden) ilk elbise giydirilen kişi (en büyük babam) İbrâhim’dir.” dedi. (Sahîh-i Buhâri, C.9, s.105) Hz. İbrahim (a.s.)’in tüm bu özelliklerini anımsamak, idrak etmek, tanımak, hayat hikâyesinden bazı dersler, mesajlar çıkarmak ve onun hemşerisi olarak yaşadığı bölgede aynı havayı teneffüs etmek, İbrahimî şehirde İbrahimî olmak... Bir Hadis-i Şerifte; Ebu Hüreyre (r.a.)’dan: Resulullah (s.a.v.)’ın: “İbrahim 80 yaşında olduğu halde Şam vilayetine bağlı Kaddum Köyü’nde sünnet oldu” dediği rivayet edilir. (Sahih-İ Buhari C.9, S.111, KAZANCI, C.1, S.250). Bu Hadis-i Şeriften yola çıkarak diyebiliriz ki Hz. İbrahim (a.s.), 80 yaşına kadar Şanlıurfa-Harran ve Şam civarında yaşamıştır. Bu üç kent de gerçekten biri birine çok yakındır. 80 yıllık bir zaman sürecini, bölgemizde yaşayarak geçiren bir peygamberin bu süreç içeresindeki hayat hikâyesindeki önemli olay örgülerini bir araya getirip özetlemeye çalışacağız. Nemrûd Bin Ken’an, kendisini ilah olarak tanıtıp insanları kendisine ibadet etmeye davet eden, puthanelerde kendisine benzer putlar yaptırıp insanları bu putlara tapmaya zorlayan, dünyaya hâkim olmak isteyen zalim, gaddar bir hükümdardır. Nemrûd, bir gece rüyasında başının üzerinde parlak bir yıldızın doğduğunu, parlaklığıyla ay ve güneşi gölgede bıraktığını, sonra bu yıldızın parlaklığıyla ay ve güneşin bir mum gibi söndüğünü ve bu yıldızın yeryüzüne aydınlık saçtığını görür. Kâbuslar içerisinde dehşetli bir şekilde uyanır. Gördüğü rüya onu çok etkilemiştir. Bu dönemde yıldızlara bakarak gelecekten haber veren müneccim ve kâhinler üst seviyelerdedir. Nemrûd, devrinin en meşhur müneccim ve kâhinlerini sarayına toplayarak gördüğü rüyayı onlara anlatır ve yorumlamalarını ister. Heyet istişare ederek, ortak kararlarını TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ Şanlıurfa Kültür ve Turizm Rehberi bir sözcü aracılığıyla Nemrûd’a iletmeye karar verirler. Rüyanın yorumunda ittifakla çıkan karar “söz konusu yıldızın bu sene içerisinde memleketinde doğacak bir çocuğa delalet ettiğini ve bu çocuğun kendisini peygamber olarak ilan edip halkında desteğini alarak hükümdarlığını sona erdirip tahtını ve tacını yıkacağını” söylerler. Bu tabiri dinleyen Nemrûd, yerinden irkilerek kalkar adeta canavarlaşır. Anlatılanların gerçekleşmemesi için ne tür tedbirlerin alınması gerektiği üzerinde komutanları, müneccimleri ve kâhinleriyle istişarede bulunup şu kararı verir. “Her tarafa asker çıkarılacak, evler tek tek kontrol edilecek, hamile kadınlar tespit edilip hapsedilecek. Bunlardan doğacak çocuklar öldürülecektir. Gebelik belirtisi olup da hapis olmaya direnen kadınlar hiç acınmadan öldürülecektir.” Alınan bu karar istisnasız bir şekilde uygulanır. Pek çok anne ve masum çocuğu öldürülür. Hz. İbrâhim (a.s.)’in babası Târah (Azer), Harran halkındandır. Nemrud’un puthanelerinde putlar yapan ve onlara tapan, ibadet eden, Nemrud’u tanrı olarak gören ve kabul eden Azer (Terah), Nuna Hatunla evli olup 8 yıldır çocuk sahibi olamamıştır. Bu yüzden Nemrud ve avaneleri Azer ailesini gözetlememektedir. İşte tam bu katliam ve vahşet ortamında Nuna Hatun Azer’den gebe kalır. Ancak hamileliğini gizler. Yıllardır evlat hasretiyle yanan Azer ve Nuna bu olayı herkesten saklar. Bir süre sonra doğum günü gelip çatınca Nuna Hatun sabahın erken saatlerinde gizlice şehrin dışına çıkar ve bir mağaraya sığınır. Mağarada çocuğu doğurmaya muvaffak olur. Adını da toplumun babası anlamına gelen “İbrahim” koyar. Gelirken yanında getirdiği bezle İbrahim’i kundaklar. O’nu emzirdikten sonra mağaranın bir köşesine bırakıp yaşlı gözlerle oradan uzaklaşıp eve döner ve olanları Azer’e anlatır. Her ikisi de Nemrûd’un dini üzerine olduğu için kendi inanç ve adetlerine göre dua ve şükranlarda bulunurlar. (Hz. İbrahim (a.s.)’in doğumunun gerçekleştiği mağara Şanlıurfa’da “Mevlid-i Halil Mağarası” diye adlandırılmakta ve ziyaret edilmektedir). Nuna Hatun her sabah süt sağma bahanesiyle şehrin dışına çıkar, gizlice mağaraya gelir, evladına gerekli bakımı yapar, emzirdikten sonra evine geri döner. Rivayetlere göre Hz. İbrahim (a.s.) mağarada mucizevi bir hayat sürmüştür. Allah (C.C.)’ın lütfü keremiyle bir parmağından süt, bir parmağından bal, yanı başında yerden kaynayan bir pınar, her gün gelip onu annesinden hariç emziren bir ceylan... Hz. İbrahim (a.s.), Hikmet-i İlahi’nin bir tecellisi olarak yaşıt çocukların aksine, 1 ayda 1 yaş, 15 ay soTURİZM MÜDÜRLÜĞÜ Şanlıurfa Kültür ve Turizm Rehberi nucunda da 15 yaşındaki bir çocuk görünümünü vermektedir. Bu özellik Nemrûd ve avenelerini Hz. İbrahim (a.s.) üzerinde şüphe uyandırmamasına sebep olmuştur. Diğer bir ifadeyle Nemrûd’un rüyası ve katliamlarının süresi 1,5 yıldır uygulanmakta, Hz. İbrahim (a.s.) ise 15 yaşında bir genç görünümünde... Evet, Hz. İbrahim (a.s.) 15 yaşına gelince (normal süre 15 ay) annesiyle birlikte eve gelir. Eve gelen bu genci herkes merak eder ve Azer’e sorarlar, Azer ise yıllar önce bir çocuğu olduğunu ve bunu yakınlarından gizlediğini ama artık eve döndüğünü ve birlikte yaşayacaklarını adının da İbrahim olduğunu söyler. Azer, güvenilir bir insan olduğundan sözüne herkes inanır. Fevkalade bilgilerle bilgilendirilen Hz. İbrahim (a.s.) yaşadığı toplumun aksine mantık yürüterek gerçek Rabbini bulur. Rabbini nasıl bulduğu Kuran-ı Kerim’in Enam süresi 74-79 ayetlerinde zikredilmektedir. Hz. İbrahim (a.s.) ailesinden başlayarak insanları putlara ve Nemrûd’a tapmamaya, gerçek Rabbin her şeyi yaratan, belli bir nizama koyan mutlak yaratıcı ve hüküm sahibi Allah (C.C.) olduğuna davet edip onları ikna etmeye çalışır. Onlar ise Allah (C.C.)’a şirk koşup küfür üzere devam ederler. Kısa zamanda Hz. İbrahim (a.s.)’in adı çevrede duyulur ve her defasında Azer ikaz edilir. Babasının her türlü zorlamalarına karşı Hz. İbrahim (a.s.) asla pes etmez ve mücadelesine devam eder. Nemrûd ve ahalisi yılın belli bir gününde topluca dağa çıkıp mesire alanlarına gider piknik yaparlardı (müfessirler bu ananenin Nevruz bayramı olduğuna işaret eder). Böylesi bir bayram gününde Hz. İbrahim (a.s.) puthaneye girip eline bir balta alarak tüm putları yerle bir eder, baltayı da büyük putun boynuna asarak oradan ayrılır. Kuran-ı Kerim’de bu sahne mealen şöyle anlatılır: “Nihayet üzerlerine yürüyüp sağıyla bir vurdu” (Saffat: 93). “Derken hepsini param parça edip içlerinden büyüğünü ona başvursunlar diye sağlam bıraktı” (Enbiya: 58). Puthaneye gelen Nemrûd ve ahalisi gördüğü manzara karşısında hayretler içerisinde kalırlar. “Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir.” Dediler ki: “İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığını duymuştuk”. Dediler ki: “O halde bunların (halkın) şahitlik edebilmeleri için onu halkın gözü önüne getirin” (Enbiya: 59, 61). Nihayet Hz. İbrahim’i bulup onu Nemrûd’un ve halkın karşısına getirirler. Ve ona sorarlar: “-Ey İbrahim!” dediler. “Tanrılarımıza bu işi sen mi yaptın?” (Enbiya: 62). Hz. İbrahim (a.s.) onlarla alay edercesine bahsettiklerini yüzlerine vurarak, onların aklî seviyelerine uygun cevaplar verir “-Belki onu şu büyükleri (boynuna balta asılı olan) yapmıştır. Konuşabiliyorsa ona sorun. Kendilerini kimin tahrip ettiğini söylesinler (!)” (Enbiya: 63). Bunun üzerine kendi kendilerine dediler ki: “-Doğrusu siz haksızsınız” sonra eski kafalarına döndürüldüler: “-Bunların konuşmayacağını ant olsun ki sende bilirsin.” Dediler (Enbiya: 64-65). Dedi ki: “-O halde Allah’ı bırakıp da size hiçbir fayda veya zarar vermeyecek şeylere ne diye taparsınız? Yazıklar olsun size ve Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza! Daha akıllanmayacak mısınız?” (Enbiya: 66, 67) Onlara ve mabutlarına hakaret eden bu genci, büyük bir cezayla cezalandırmayı düşünürler. Aralarında istişare ederek ateş ile yakılmasına karar verirler. Bu sahne Kuran-ı Kerim’de mealen şöyle ifade edilir: “Onlar, bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarımıza yardım edin.” dediler (Enbiya:68) Hz. İbrahim (a.s.) yakalanarak hapsedilir ve ahaliye ferman çıkarılır: “ikinci bir emre kadar hiçbir evde ateş yakılmayacak. Yaşlısı, genci dağlara çıkıp odun toplayıp Azer’in oğlunun ateşe atılacağı meydana getirecekler” Nemrûd’un emri üzerine günlerce odun toplanır ve büyük meydana yığılır (bu yer Şanlıurfa’da Halil İbrahim Gölü ve çevresidir). Nihayetinde yakılacak ateş için toplanan odunlar yeterli görülünce Hz. İbrahim (a.s.)’i ateşe atacakları gün gelip çatar. Nemrûd ve ahalisi ateş yakılacak yerlere nazır tepelere çıkar, Nemrûd ve adamları ise Damlacık Dağı’nın tepesinde (Urfa Kalesi’nin bulunduğu mevki) Hz. İbrahim (a.s.)’i ateşe atmak için mancınığın kurulduğu yerdedir. Emir verilir ve Hz. İbrahim (a.s.) elleri kolları bağlı bir şekilde mancınığın yanına getirilir. Odunlar ateşlenir ve alevler göklere yükselir, kilometrelerce uzaklıktan bu ateşin dumanları görülür. Hz. İbrahim (a.s), bir ok hızı ile mancınıktan ateşe doğru atılır. Allah’ın emriyle Cebrail (a.s.) ulaşarak: “-Ey İbrahim Allah’ın sana selamı var, bir ihtiyacın var mı?” diye sorar. Hz. İbrahim (a.s.): “-Hayır sana bir ihtiyacım yoktur. Her şeye kadir olan yüce Rabbimin halimi bilmesi bana kâfidir. Ben Onun kuluyum yalnız Ona sığındım, ateş de Onundur. Ne dilerse o olur” diyerek cevap verir. Biz de dedik ki: “Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selametli ol” (Enbiya; 69) “Allah onu ateşten korudu. Doğrusu bunda inananlar için ibretler vardır.” (Ankebut: 24) Cenab-ı Hakk’ın bu hitab-ı celîlesiyle ateş serin ve selametli olur. Hz. İbrahim (a.s.)’in düştüğü yer güllük gülistanlık olur. Tepeden olup biteni seyreden Nemrûd ve ahalisi bu mucize karşısında hayretler içerisinde kalır. TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ Şanlıurfa Kültür ve Turizm Rehberi Nemrûd ve kavmi, bu büyük mucize karşısında iman etmeleri gerekirken, onunla tekrar münazaralara girerler. Bu arada gördüğü bu mucize karşısında iman edip kendinden geçen Nemrûd’un kızı (bir başka rivayete göre akrabası) Aynzeliha Hz. İbrahim’e hayranlık duyarak o da bulunduğu tepeden kendisini aşağı atar. Aynzeliha’ya da hiçbir şey olmaz. Hz. İbrahim’in yanına gidip ona iman eder. Bundan dolayıdır ki “Halil’ür-Rahman Gölü” nün hemen üst tarafındaki gölet, “Aynzeliha Gölü” olarak anılır. Bugün Şanlıurfa’da birçok aile “Anzelha-Anzılha-Aynzeliha” ismini geleneksel olarak çocuklarına vermektedir. Bu isim Arapça’da Zeliha, Farsça’da Züleyha ve Urfa yöresinde Zılha olarak bilinir. Hz. İbrahim ile yakınlığını bilmiyoruz. Çünkü bu konuda halk arasında çok çeşitli benzetmeler yapılmaktadır. Ama bütün anlatılanların birleştiği nokta Hz. İbrâhim ateşe mancınıkla atılınca, Hz. İbrâhim’e inanan bu kadın da kendini atar ve o da yanmaktan kurtulur. Züleyha’nın düştüğü yerde oluşan göle “Ayn züleyha, Ayn zeliha” veya yöredeki adıyla “Anzılha” (Ayn zılha) adı verilmiştir. Hz. İbrahim’in, ateşin içinden dipdiri çıktığını gören bazı kimseler; Nemrûd ile adamlarının şerlerinden korkmalarına rağmen, İbrahim (a.s.)’in davetine icabet ederek, Allah’a iman ederler. İman edenler arasında Hz. İbrahim’in, kardeşi oğlu Hz. Lut (a.s) (b. Harran, b. Azer) ile Hz. İbrahim (a.s.)’in büyük amcası Harran’ın kızı Hz. Sare de bulunur (KÖKSAL, C.1, s.160). Başka bir rivayette de: Hz, Lut’un, Hz. İbrahim (a.s)’in büyük amcası Harran’ın oğlu olduğu nakledilir. Yani Hz. Lut, Hz. İbrahim’in amcası oğludur ve Hz Sare’nin de kardeşidir. Gerek Nemrûd’un baskısı veya ricası, gerekse ailesinin baskısıyla karşı karşıya kalan Hz. İbrahim (a.s.) Cenab-ı Allah’ın da kendisine verdiği ilhamla vahiyle şehrin 48 km. güneydoğusundaki büyük dedesi ve amcası Harran’ın adıyla anılan Harran şehrine göç etmeye karar verir. Urfa güneyindeki dağ silsilesinin üzerinde bulunan bir kesime “Nemrûd Dağı” adı verilir. Şehre 8-10 km. mesafededir. Bu dağın üzerinde de “Nemrûd tahtı” diye bilinen bir hisar vardır. Halk arasında Nemrûd’un yazlık sarayı olarak bilinir. Harran Ovası’na kuş bakışı tepeden bakan bir özelliğe sahiptir. Hz. İbrahim, kardeşi (veya amcası) Harran’ın oğlu Hz. Lut ve beraberindekilerle birlikte, Harran şehrine gelir ve burada amcasının yanına yerleşir. Hz. İbrahim’in burada on beş yıl kaldığı söylenilir (KÖKSAL, C.1, s. 160, KAZANCI, C.1, s. 200 DİKMEN -ATEŞ, s.210). Bu tarihî şehir, Hz. İbrahim’in hayatında önemli bir yer tutmuştur. Burada Hz. İbrahim’in evi, tabiî zeminde oyulmuş bir ibadethanesi, dinlenirken sırtını dayadığı taş ve babası Azer’in mezarı olduğu rivayet edilir. Hz. İbrahim (a.s.) uzun süre Harran’da kalır. Rivayet edilir ki: Hz. İbrahim (a.s.) Harran’dan ayrılmadan önce, amcası kızı Hz. Sare ile evlenmeye karar verir. Amcası kızı Sare’ye ve amcasına fikrini açıklar, Hz. İbrahim’in amcası Harran (Sare’nin babası) kızını çok sevdiği İbrahim’e verir. İkinci hicret için kendisine vahiy gelince Hz. Lut (a.s.)’u ve kendisine inananları yanına alarak Harran’dan güneye doğru kendisine yurt olarak tutacakları Halep şehrine göç ederler. Göç kafilesi bir süre sonra Şanlıurfa’nın 50 km. güneyinde, Harran’ın 20 km. güneybatısındaki bir su kaynağında konaklarlar. Hz. İbrahim (a.s.) ve TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ Şanlıurfa Kültür ve Turizm Rehberi Hz. Sare’nin evlilik töreni burada yapılır. Evlilik merasimlerinin yapıldığı yere "düğün gözü "anlamında "Aynel Urus" denmiş, halen de halk arasında bu isimle anılmaktadır. Bir diğer adı ise "Ayn Halil’ür-Rahman"dır.“Halil’ür-Rahman kaynağı ve gölü” anlamındadır. Bugün yarısı Şanlıurfa’nın Akçakale sınırında, yarısı da Suriye’de kalmış olan bu su kaynağı bir vaha görünümünde olup, Hz. İbrahim makamı olarak bilinmekte ve ziyaret edilmektedir. Buradaki evlenme merasimi bittikten sonra kafile yoluna devam ederek Şam’a ulaşır. Halep şehrine gelerek burada uzun bir süre çiftçilik ve hayvancılık yaparak ikamet eder. Daha sonra buradan Filistin- Ürdün-Mısır’a ve son olarak da tekrar Filistin’e dönerek vefatına kadar burada yaşar. Hz. İbrahim(a.s.) en sahih rivayete göre 200 yaşında vefat etmiştir. Kudüs mülhakatından Habrun kasabasında “El-Halil Mağarası”na defnedilmiş ve bugün mezkûr kasaba kendi namına izafetle “Halil-ür-Rahman” adıyla anılır. (Sahil-i Buhari ,C.9,S.108,DİKMEN,ATEŞ,S.235) Sonuç olarak, “Mevlid-ı Halil Mağarası, Halil ür-Rahmân Gölü, Halil’ür-Rahmân Câmii, Ayn-ıHalil’ür-Rahmân (Ayn-el Urus), Halil’ür-Rahmân Medresesi, Anzılha Gölü, Seruğ (Hz. İbrahim’in amcasısın adı olup aynı zamanda Suruç ilçemizin eski adıdır) ve Harran adları, Harrandaki Hz. İbrâhim Mescidi ve Evi, sırtını dayadığı taş; bunların hepsi ile beraber yüzyıllardır zihinlerde ve dillerde söylenile gelenler tesadüflerin bir araya getirilmesi olamaz. Urfa asırlardır Hz. İbrahim’le özdeşleşmiş bir şehirdir. İbrahim Halil ismini, erkek nüfusa oranladığımızda yaklaşık olarak Urfa nüfusunun %11’inin isminde İbrâhim ve Halil adı olduğu sonucunu ortaya çıkmaktadır. Evet, Urfa ismi ile İbrâhim ismi ayrılmaz bir bütündür. Biri biriyle özdeşleşmiş İbrâhimî bir şehir... Önemli olan İslâm’ın ölçüleri dışına çıkmadan, taşa, balığa vb. lerine kutsiyet kazandırmadan, Hz. İbrahim (a.s.)’i anımsamak, idrak etmek, tanımak, hayat hikâyesinden bazı dersler, mesajlar çıkarmak doğduğu mağaraya girip Allah (C.C.)’a teslim olup huzuru ilâhide huşu ile iki rekât namaz kılmak, şefaatine nail olmayı Allah’tan dilemek, Allah’a yönelmek, O’nu düşünmek, Ona inanmak, imân etmek, emirlerine itaât etmek, bu dünyaya bir imtihan için geldiğini, hesaba çekileceğini düşünmektir. Eğer buraları ziyâret etmek, insanoğlunu bu düşüncelere sevk ediyorsa -ki sevk ediyordur- bu her şeyin üstündedir. Kısacası aynı havayı teneffüs etmek, İbrahimî şehirde İbrahimî olmak...